Filistin Müslümanların târihinde; Rasülü’nü el-Mescid-il Harâm’dan el-Mescid-il Aksâ’ya geceleyin yürüterek Beyt-ul Harâm’ına tek bir bağ ile bağladığı günden beri, bir inci olarak başlamıştır. Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyurmuştur:
سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلا مِنْ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ Bir gece, (Muhammed) kulunu Mescid-il Harâm’ dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-il Aksâ’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. [el-İsrâ 1] İşte bu şekilde orayı, mübarek, tertemiz bir toprak kılmıştır.
Böylece Allah [Subhânehu ve Te’alâ] Hicretten on altı ay sonra el-Kâ’bet-ul Muşerrafe’yi Müslümanların ikinci kıblesi yapıp oraya döndürmeden önce, Beyt-ul Makdîs’i Müslümanların ilk kıblesi yaparak Müslümanların kalplerini Filistin’e bağ-lamıştır.
Filistin, İkinci Râşid Halîfe ‘Umer İbn-ul Hattâb [RadiyAllahu ‘Anh] zamanında, Hicrî 15. yılda fethedilip henüz İslam’ın Sul-tası altına girmemiş iken, Sefronius orayı Halîfeye teslim etmeden önce, oradaki Hıristiyanların talebi üzerine, “Yahu-dilerin Filistin’de yaşamalarına izin verilmeyeceğini ifade eden” ve [العهدة العمرية] “el-‘Umeriyye Ahitnâmesi” denilen meşhur ahitnâmeyi ona vermiştir.
Filistin fethedilmeden önce de sonra da Müslümanların târihinde bir inci ve Müslümanların beldeleri içerisinde bir ağırlık merkezi olmuştur. Her ne zaman saldırıya uğradıysa, saldırganların gücü ne olursa olsun yerle bir edilmişlerdir. Dolayısıyla Haçlılar ve Tatarlar (Moğollar) için bir mezar ol-duğu gibi, -Allah’ın izniyle- Allah’ın düşmanları Yahudiler için de bir mezar olacaktır. Nitekim Filistin’de Tatarlara ve Haçlılara karşı [Hıttîn Savaşı (H. 583-M. 1187) ve ‘Ayn Câlût Savaşı (H. 658-M. 1260)] gibi aralıksız savaşlar yapılmıştır. Yine Allah’ın izniyle bu savaşları, Filistin’in saf ve tertemiz bir şekilde tekrar Diyâr-ul İslâm’a dâhil olması için Yahudi-lerle yapılacak aralıksız savaşlar takip edecektir.
Filistin meselesi, devletlerarası bir sorun olarak geçen yüzyılda Osmanlı Halîfesi ‘AbdulHamîd Hân zamanından îtibaren hareketlenmeye başladı. Zîra o dönemde Yahudi-lerin siyâsî liderleri, Filistin’de kendileri için tutunacak bir yer edinmek üzere Kâfir devletlerle özellikle de İngiltere ile dayanışma çabası içerisinde idiler. Bu amaçla Osmanlı Hilâfet Devleti’nin içerisinde bulunduğu mâlî krizden fayda-lanmaya çalıştılar. Bu dönemde M. 1901 yılında o zamanki Yahudi liderlerinden Hertzl, aynı amaçla devlet hazînesine ödenmek üzere büyük miktarda para teklifinde bulundu. Fakat Halîfe ‘AbdulHamîd Hân onun bu teklifini reddetti. Halîfe’nin Hertzl’in önerisine cevâben iletilmek üzere Sad-râzam’a söylediği meşhur sözü şöyle idi:
“Doktor Hertzl’e bu konuda ciddi adımlar atmamasını nasihat ediniz. Zîra ben Filistin toprağının tek bir karı-şından dahi vazgeçemem!.. Orası benim şahsi mülküm değil-dir… Bilakis İslam Ümmeti’nin mülküdür. Halkım bu top-raklar uğrunda Cihâd etti ve orayı kanlarıyla suladı… Yahudilerin milyonları kendilerine kalsın!.. Eğer bir gün Hilâfet Devleti parçalanacak olursa işte o gün, onlar Filistin’i bedelsiz alabilirler. Ancak ben hayatta olduğum müddetçe, Filistin’in Hilâfet Devleti’nden koparıldığını görmektense bedenimin lime lime koparılmasını tercih ederim ki bu olma-yacak bir iştir. Biz hayatta kaldığımız müddetçe, cesetleri-mize neşter vurulmasına asla razı olmam.” Allah [Subhânehu ve Te’alâ] O’na rahmet etsin, Sultan’ın tahmini doğru çıktı. Osmanlı yıkıldıktan sonra, Müslümanların toprakları üzerindeki ajan yöneticiler, Yahudilerin Filistin’i işgâl etmelerine hatta Filistin dışına bile egemen olmalarına yardım ettiler.
İslam’a kindar Kâfirlerin açgözlülükleri, el-Kuds’deki Haçlı işgâli sona erdirilip onların pisliklerinden kurtarıldığı günden, Hicrî 27 Recep 583 [Milâdî 02 Ekim 1187] târihin-den bu yana devam etmektedir. Öyle ki Müslümanlara ve memleketlerine, özellikle de Filistin’e karşı -parmaklarını ısırırcasına- kin gütmeyi sürdürmüşlerdir.
Birinci Dünya Savaşı esnâsında, 11.12.1917’de Filistin’e girdiklerinde, Îtilaf Kuvvetleri’nin İngiliz Komutanı General Alenbi, Osmanlı Hilâfeti’ni, sekiz asır önce Haçlıları yenil-giye uğratan Müslümanların devamı sayarak şöyle diyordu: “Haçlı savaşları işte şimdi sona erdi.” İngilizler, Osmanlı’yı yenilgiye uğratmalarını ve Filistin’i işgâl etmelerini, Haçlı-ların Müslümanların topraklarına geri dönmeleri olarak gö-rüyor ve bundan sonra bir daha asla yenilmemek üzere orada bâki kalacaklarını sanıyorlardı.
Aynı yıl, 02.11.1917’de dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı’ nın ismine atfen Balfour Deklarasyonu denilen bildiriyi im-zaladılar. Bu bildiride İngilizler, Yahudilerin Filistin’i işgâl etmeleri ve orada bir devlet kurmaları için yardım etmeyi taahhüt ediyorlardı.
Birinci Dünya Savaşı sona erip Osmanlı Hilâfet Devleti yok edil-dikten sonra gâlip devletler, maddelerinde İngiltere’nin Ya-hudilere söz verdiği Balfour vaadi uygulansın diye 1922’de Filistin’e İngiliz “Manda Yönetimi”ni dayatma rolüyle Cemi-yet-i Akvâm’ı [Milletler Topluluğu]’nu kurdular.Ardından İngiltere dünyanın değişik bölgelerindeki Yahu-dilerin Filistin’e göç etmelerini sağlayacak icraatlara başladı. Onları eğitti ve silahlandırdı. Sonra İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Birleşmiş Milletler (BM) kuruldu ve Birleşmiş Mil-letler Genel Kurulu’nun çıkardığı 29.10.1947 târihli 181 sa-yılı Taksim Kararı yayınlandı. Bu karar Filistin’i, yerli halkı ile ona saldıranlar arasında bölüştürüyordu. İngiltere işin alt yapısını tamamen hazırladıktan sonra bu defa Filistin’in bü-yük bir bölümünün Yahudilere teslim edilmesini ve orada onlar için bir devlet kurulmasını kararlaştırdı. Bu amaçla dı-şarıdan bir tezgâh hazırlayarak, Yahudilerin Filistin’de bir devlet kurmalarını güya engellemek istedikleri bahanesiyle o zamanki Araplarn yedi ajan yöneticisi ile Yahudiler arasında göstermelik bir savaş çıkarttı ki neticede Yahudiler, yedi Arap ordusunu hezîmete uğratmış görünsünler! Böylece on-lara, o “üzerlerine zillet ve meskenet damgası vurulmuş” Ya-hudilere hiç hak etmedikleri halde çok güçlü ve cesur olduk-ları imajını kazandırdılar. Öyle ki bu ajanlar, Yahudiler artık tek savaşta yedi orduyu püskürtebildiklerini îlan edebilsinler diye geri çekilme hediyesini [Filistin’i] onlara hîbe ettiler! Yahudiler de bunu Bağımsızlık(!) Savaşı diye isimlendirdiler. Nihâyetinde 15.05.1948’de onlar için bir devlet îlan edilmiş oldu.